Sıcak toprak ayağını yakıyordu ve kabaran yaraların açıklıklarından giren hava,
onmaz bir acıya sebebiyet veriyordu. Üzerine giydiği milli formanın ağırlığı,
vücuduna yapışan her bir ter damlasıyla daha da bir ağırlaşıyordu. Gözlerini
ufuk çizgisine dikti. Bir zamanlar ülkesi sömürge halinde iken, vatan
toprağından kaçırılan dikili taş, bitiş çizgisinin tam dibinde, dik yamacın
eteklerinde duruyordu. Son iki kilometreyi daha yüksek hızla geçmesi
gerekiyordu, ki yıllardır kendisini bu olimpiyata hazırlayan Norveçli antrenör
öyle söylemişti. Sakince, nefesini ve adımlarını sayarak hızlanmaya başladı.
Sanki, Tanrı bunu duymuş gibiydi ki, ılık bir rüzgar arkasına geçti. 2 saati
aşkın süredir önde koşan ve yarışmanın favorisi olan Faslı koşucular, atılan
depara karşılık veremedi. Ve yıllar önce atalarından kaçırılan dikili taşa,
‘’kaçakçıların’’ ülkesinde ilk varıp sarılan o oldu. Adını bilmedikleri ve
yarışı en önde bitiren ve sanki bir 10 kilometre daha koşabilirmişçesine
yavaşça nefes alan, herkesi şoka uğratmıştı. Anons mikrofonundan ismi
söylenince, stadyumu dolduran kalabalık ufak bir tereddütten hemen sonra
ellerini kanatırcasına alkışlamaya başladı.
Yukarıdaki hikayenin kahramanı, 1960 Roma Olimpiyalarından birinci gelerek, Olimpiyat
tarihinde şampiyonluk yaşayan ilk siyahi olan Etiyopyalı Abebe Bikila’dan
başkası değil. Zamanında eline ulaşmadığı için, Adidas marka spor ayakkabıları
reddederek, yarışmaya yalın ayak başlayan ve dünya rekorunu tam 8 dakika ile
egale eden Bikila. Aslında kendi ülkesinde antremanları yalın ayak yapardı ve
bu yüzden nasırlaşmış ve yara bağlamış ayağı bir spor ayakkabının içerisinde
daha çok rahatsız oluyordu. Çıplak ayak yarışmayı istediğini söyleyince,
antrenöründen aldığı cevap şu oldu: İstersen, takım elbiseyle de çıkabilirsin.
Aslında yarışmanın favorilerinden biri değildi. Hatta ilk etapta Olimpiyat
kadrosuna seçilmemiş, fakat birinci koşucu ayağını sakatlayınca, Bilika arka
sıralardan kendine bir yer bulmuştu. Kendisine inanıyordu fakat favori olma
iddasınının olmamasından dolayı, sakince yarıştı ve bitime 2 kilometre kala
attığı depara, Faslı koşucu cevap veremeyince, ilk kez bir siyahi atlet kupaya
uzandı.
Pek çoğunun bilmediği üzere Roma ile özel bir ilişkisi vardı. Doğduğu yıl olan
1932 ve sonrasında, ülkesi Etiyopya bir süre Mussolini’nin işgali altında
kalmıştı. Yapılan haksızlıklar, adam kaçırmalar, işkence ve haksız ölümler bir
yana, Kara Kıta’nın bir çok tarihi zengiliği İtalya eliyle talan edilmişti.
İşte, 1960 Roma Olimpiyatları’nın simgesi olan dikili taş da, Etiyopya’dan
kaçırılanlardan sadece bir tanesiydi.
Genç yaşta, okulunu yarıda bırakan Bilika, ailesine destek olmak için orduya
katıldı. O sıralar, ülkesine Miskanen
isimli, bu işin profesörü sayılan Norveçli bir antrenör getiren İmparator,
atletizmin ruhunu ülkesine taşımıştı. Çok çalışan ve azmi ile antrenörün
dikkatini çeken Bilika, Olimpiyat Takımı’na ilk etapta seçilemese de, takımın
favorisi gösterilen Wami Bratu’nun, koşudan iki ay önce yaptığı bir futbol
maçında sakatlanmasıyla, takıma girme şansı buldu. Artık ülkesinin adını, onun
getireceği şampiyonlukla herkes öğrenecekti.
Fakat arkasına aldığı rüzgar henüz dinmemiş olacak ki, müthiş bir azim gösteren
ve bugün bu özelliği hala okullarda örnek olarak gösterilen Bilika, 1964 Tokyo
Olimpiyatları’nda da birincilik aldı. Oysa yarışmadan hemen 2 ay öncesinde
apandisit ameliyatı olmuştu. Doktorlar yarışmasını sakıncalı bulurken O, kendi
rekorunu da 3 dakika ile egale ederek, maratonu önde tamamlamayı başardı. Bu
zaferle beraber, ardı ardına iki kez şampiyon olan ilk atlet ünvanını da
kazanmış oldu.
İlerleyen seneler ise Bilika için çok iyi geçmedi. O kendisine ‘’ Rüzgarın
Oğlu’ derdi ve bunu kanıtlamak için herkesten daha çok çalışması gerektiğini
biliyordu. Ona göre şampiyonluk, kendi işini daha da zorlaştırıyordu. Fakat çok
hazin bir şekilde, bir sonraki Meksika Olimpiyatları sırasındaki koşu sırasında
sakatlandı. Kaval kemiğinde yaşadığı problem, antremanlarda onu çok zorlasa da,
daha çok özveri göstermesi gerektiğini biliyordu. Ama kader verdiklerini bazen haksızca da olsa
geri alır. Roma Olimpiyatları sonrasında İmparator’un kendisine bağışladığı
Volkswagen marka arabasıyla geçirdiği kaza sonucu, bir ayağını kaybetti. Aslında
kazadan tam bir gün sonra bulunmuştu ve yoğun kan kaybı ona bir ayağa mal
olmuştu. Bütün hayatı koşu olan bir sporcu için şüphesiz ki, yaşanan bu olay felaketlerin
en büyüğü idi. Bilika, okçulukla uğraşmaya başladı fakat kazadan dolayı kendini asla affetmedi ve yoğun
stresten kaynaklı olarak meydana gelen beyin kanaması sonucu, 1973 senesinde
hayata gözlerini yumdu. Yarışmacı olarak katılamadığı 1972 Olimpiyatları ve
birçok başka spor yarışmasına onur konuğu olarak katıldı. Siyah koca puntolar
onun adını insanlık ve spor tarihine altın harflerle yazdılar. Abebe Bilika,
Avrupa sömürgesi altında yaşayan Afrika halkları için umudun adı oldu.
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder