19 Nisan 2020 Pazar

Altına Hücum! Abebe Bilika’nın Muhteşem Hikayesi




 


Sıcak toprak ayağını yakıyordu ve kabaran yaraların açıklıklarından giren hava, onmaz bir acıya sebebiyet veriyordu. Üzerine giydiği milli formanın ağırlığı, vücuduna yapışan her bir ter damlasıyla daha da bir ağırlaşıyordu. Gözlerini ufuk çizgisine dikti. Bir zamanlar ülkesi sömürge halinde iken, vatan toprağından kaçırılan dikili taş, bitiş çizgisinin tam dibinde, dik yamacın eteklerinde duruyordu. Son iki kilometreyi daha yüksek hızla geçmesi gerekiyordu, ki yıllardır kendisini bu olimpiyata hazırlayan Norveçli antrenör öyle söylemişti. Sakince, nefesini ve adımlarını sayarak hızlanmaya başladı. Sanki, Tanrı bunu duymuş gibiydi ki, ılık bir rüzgar arkasına geçti. 2 saati aşkın süredir önde koşan ve yarışmanın favorisi olan Faslı koşucular, atılan depara karşılık veremedi. Ve yıllar önce atalarından kaçırılan dikili taşa, ‘’kaçakçıların’’ ülkesinde ilk varıp sarılan o oldu. Adını bilmedikleri ve yarışı en önde bitiren ve sanki bir 10 kilometre daha koşabilirmişçesine yavaşça nefes alan, herkesi şoka uğratmıştı. Anons mikrofonundan ismi söylenince, stadyumu dolduran kalabalık ufak bir tereddütten hemen sonra ellerini kanatırcasına alkışlamaya başladı.




Yukarıdaki hikayenin kahramanı, 1960 Roma Olimpiyalarından birinci gelerek, Olimpiyat tarihinde şampiyonluk yaşayan ilk siyahi olan Etiyopyalı Abebe Bikila’dan başkası değil. Zamanında eline ulaşmadığı için, Adidas marka spor ayakkabıları reddederek, yarışmaya yalın ayak başlayan ve dünya rekorunu tam 8 dakika ile egale eden Bikila. Aslında kendi ülkesinde antremanları yalın ayak yapardı ve bu yüzden nasırlaşmış ve yara bağlamış ayağı bir spor ayakkabının içerisinde daha çok rahatsız oluyordu. Çıplak ayak yarışmayı istediğini söyleyince, antrenöründen aldığı cevap şu oldu: İstersen, takım elbiseyle de çıkabilirsin. 

                                                  

Aslında yarışmanın favorilerinden biri değildi. Hatta ilk etapta Olimpiyat kadrosuna seçilmemiş, fakat birinci koşucu ayağını sakatlayınca, Bilika arka sıralardan kendine bir yer bulmuştu. Kendisine inanıyordu fakat favori olma iddasınının olmamasından dolayı, sakince yarıştı ve bitime 2 kilometre kala attığı depara, Faslı koşucu cevap veremeyince, ilk kez bir siyahi atlet kupaya uzandı.

Pek çoğunun bilmediği üzere Roma ile özel bir ilişkisi vardı. Doğduğu yıl olan 1932 ve sonrasında, ülkesi Etiyopya bir süre Mussolini’nin işgali altında kalmıştı. Yapılan haksızlıklar, adam kaçırmalar, işkence ve haksız ölümler bir yana, Kara Kıta’nın bir çok tarihi zengiliği İtalya eliyle talan edilmişti. İşte, 1960 Roma Olimpiyatları’nın simgesi olan dikili taş da, Etiyopya’dan kaçırılanlardan sadece bir tanesiydi. 

                                   

Genç yaşta, okulunu yarıda bırakan Bilika, ailesine destek olmak için orduya katıldı. O sıralar, ülkesine  Miskanen isimli, bu işin profesörü sayılan Norveçli bir antrenör getiren İmparator, atletizmin ruhunu ülkesine taşımıştı. Çok çalışan ve azmi ile antrenörün dikkatini çeken Bilika, Olimpiyat Takımı’na ilk etapta seçilemese de, takımın favorisi gösterilen Wami Bratu’nun, koşudan iki ay önce yaptığı bir futbol maçında sakatlanmasıyla, takıma girme şansı buldu. Artık ülkesinin adını, onun getireceği şampiyonlukla herkes öğrenecekti.

                                          

Fakat arkasına aldığı rüzgar henüz dinmemiş olacak ki, müthiş bir azim gösteren ve bugün bu özelliği hala okullarda örnek olarak gösterilen Bilika, 1964 Tokyo Olimpiyatları’nda da birincilik aldı. Oysa yarışmadan hemen 2 ay öncesinde apandisit ameliyatı olmuştu. Doktorlar yarışmasını sakıncalı bulurken O, kendi rekorunu da 3 dakika ile egale ederek, maratonu önde tamamlamayı başardı. Bu zaferle beraber, ardı ardına iki kez şampiyon olan ilk atlet ünvanını da kazanmış oldu.

                                     

İlerleyen seneler ise Bilika için çok iyi geçmedi. O kendisine ‘’ Rüzgarın Oğlu’ derdi ve bunu kanıtlamak için herkesten daha çok çalışması gerektiğini biliyordu. Ona göre şampiyonluk, kendi işini daha da zorlaştırıyordu. Fakat çok hazin bir şekilde, bir sonraki Meksika Olimpiyatları sırasındaki koşu sırasında sakatlandı. Kaval kemiğinde yaşadığı problem, antremanlarda onu çok zorlasa da, daha çok özveri göstermesi gerektiğini biliyordu.  Ama kader verdiklerini bazen haksızca da olsa geri alır. Roma Olimpiyatları sonrasında İmparator’un kendisine bağışladığı Volkswagen marka arabasıyla geçirdiği kaza sonucu, bir ayağını kaybetti. Aslında kazadan tam bir gün sonra bulunmuştu ve yoğun kan kaybı ona bir ayağa mal olmuştu. Bütün hayatı koşu olan bir sporcu için şüphesiz ki, yaşanan bu olay felaketlerin en büyüğü idi. Bilika, okçulukla uğraşmaya başladı fakat  kazadan dolayı kendini asla affetmedi ve yoğun stresten kaynaklı olarak meydana gelen beyin kanaması sonucu, 1973 senesinde hayata gözlerini yumdu. Yarışmacı olarak katılamadığı 1972 Olimpiyatları ve birçok başka spor yarışmasına onur konuğu olarak katıldı. Siyah koca puntolar onun adını insanlık ve spor tarihine altın harflerle yazdılar. Abebe Bilika, Avrupa sömürgesi altında yaşayan Afrika halkları için umudun adı oldu.


                                           


Kaynak




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder